17 Temmuz 2007 Salı

Felsefesiz de olunabilir mi?

Tabii ki olunabilir. Kaçımız felsefeyle yaşıyoruz hayatımızı, bizim gibi ekmeğini felsefeden çıkaranlar dışında tabii. Felsefeden uzak durmak istesek de başaramayız artık, kanımıza girmiş bi kere. Kim istemez rahat bir hayatı, el-ayak uzatıp da dertsiz, huzurlu bir gün geçirmeyi ve gelecek diğer günlerin aynı dertsizlikle geleceğini bilmeyi. Ufak tefek günlük dertlerle günü geçiştirmeyi. Ama biz bilmeyiz böyle günleri. Kafamızın içi arap saçı gibi olmuş bi kere. Dünyanın bir ucuna gidip dönsek de artık düzelmez bir hal aldığımızı biliriz. Ama gel gelelim bundan da müthiş bir haz duyarız nedense....Diğer insanlardan ayırıp kendimizi kendi azınlğımızla mutlu bir cumhuriyet kurma hevesleri içinde yaşarız hep.
Felsefesiz olunmaz mı? Olunur tabii. Tıpkı müziksiz olunabileceği gibi olunur ama, ya da resimsiz ya da sinemasız ya da tiyatrosuz ya da susuz ya da yemeksiz olunabileceği gibi. Olunur olunmasına da tadı kaçar yaşamın. Acaba bugün ne yesek diye sormak gibidir, kafamı meşgul edecek neler var acaba bugün düşüncesi.
Felsefesiz olunmaz mı? Olunur elbet. Ölüm nasıl bişey acaba sorusunu sormadan da yaşanabileceği gibi. Ya da doğruyu kim belirliyor, benim doğrularım neye yarıyor bu hayatta acaba sorularını sormadan da yaşanabileceği gibi.
“Bulutsuzluk özlemi” koymuşlar gruplarının adını. Ben de “felsefesizlik özlemi” koyardım belki adımızı. Koyu bulutlardan bunalmışlığımızı anlatırdı, aydınlığı aradığımızı ve özlediğimizi anlatırdı. Ama yapamadım, “felsefesizlik özlemi” koyamadım adımızı, çünkü hep bir özlem içinde olduk ama bu felsefesizliğin değil adını tam olarak koyamadığımız bişeylerin özlemi oldu ve bunları adlandırmaya çalışmak da felsefenin kendisini getirdi karşımıza.
Aşksız yaşamaya benzer felsefesiz yaşam. Bir müziği dinlerken, kemanın neler anlattığını bilemeden dinlemeye benzer, şarkının sözlerinden bir anlam çıkaramamaya, filmi izlerken nerden bahsettiklerini bir türlü anlamlandıramamaya benzer. İşte öyle bişey olur felsefesiz yaşam. Ama olmaz mı olur, yaşanmaz mı yaşanır. Yaşadığını dahi düşünememeye benzer. Eh artık o kadar yaşamayı kabul edersen yaşanabilir tabii ki.
Başını hep olur şeklinde sallayarak yaşamaktır felsefesiz yaşamak. Noktalama işaretlerinin nasıl ortaya çıktığını, bir işe yarayıp yaramadıklarını sorgulamadan yaşamaktır, noktalamalar olmadan da yaşanabileceğini düşünemeden yaşamaktır felsefesiz yaşam. Yaşanmaz mı yaşanır tabii, hep noktalama işaretleriyle yaşamaktır felsefesiz yaşam. Hayatındaki boya kalemlerini nerde nasıl kullanabileceğini bilmeden yaşamaktır. Belki de bazı renkleri hiç kullanmadan kapatmaktır “yaşam boyama kitabını”. İlle de her rengi kullanmalı mı, ille de her rengi istediğin yerde kullanmak mı yaşam? Yooo hiç de değil, sadece başkalarının sunduğu renklerle de yaşanabilir. Neden olmasın. Ama ben yapamazdım, biz yapamazdık, bizim cumhuriyette öyle değil işler, renkleri birbirine karıştırarak kimsenin daha önce görmediği renkleri bulmak var bizim burda, kimsenin farkedemediği yerleri kimsenin bilmediği renklerele boyamak var. Ama istemeyen boyamaz. Felsefesiz de olur, neden olmasın?
Sokrates’i bilmeden yaşayamaz mı insan? Yaşar tabii, kaçımız biliyoruz ki, ama yaşıyoruz işte, bal gibi hem de. Ama biz Sokrates’in “kendini bil”ini ilke edinmişiz, bileceğiz kendimizi işte. Var mı itirazı olan, ölüm geldiği anda bilmeye ramak kalacak kendimizi ve Sokrates’e teşekkürlerimizi sunacağız hafifçe gülümseyerek. Eee sonra ne olacak? Sonuç hep aynıysa bilenler bilmeyenlerden farklı olmayacaksa neden bu arayış? Ha işte orda ben de duruyorum ama uzun sürmüyor bu duraklama, kendimi böyle daha çok seviyorum ve sanırım işin püf noktası burda. “Kendime verdiğim değeri nasıl artırabilirim”de. Ben felsefesiz artıramam değerimi ve bu tamamen benimle ilgili, gerisi benim için önemli değil.
Herkes nasıl isterse öyle tamamlasın çemberini, ben felsefeyle doldurmak istiyorum dairemi. Ölürken anlamlı olmalıyım kendi içimde, çünkü ölürken yalnız olacağımı biliyorum, herkesin çil yavrusu gibi dağılıp da sen seninle kaldığın zamanki değerin en önemli olacak. Her gün ölüme biraz daha yaklaştığım şu ömrümde kendime alışmalıyım elimden geldiğince.Yoksa felsefesiz de olunmaz mı? Olunur tabii ki canım, kim demiş...
Simays