17 Temmuz 2007 Salı

“FELSEFE 2002” TÜSİAD’TAN LİSE FELSEFE DERS KİTABI

Bilindiği gibi (TÜSİAD)Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği “Coğrafya 2002”, “Tarih 2002” adlı kitapların ardından son olarak “Felsefe 2002” adlı kitabı yayımladı. Derneğin bugünlerde gerçekleştirdiği tanıtım toplantıları sayesinde, yayınlanan bu kitapların içerikleri, amaçları ve getirdiği yenilikler hakkında bilgi alma fırsatı bulduk. Ayrıca kitapların yeni yılla birlikte piyasaya çıkacağı haberi de verildi. Biz bu yazımızda, büyük bir heyecanla elimize alıp okuyup, incelediğimiz felsefe kitabı hakkında pratiğin içinde olan bir lise felsefe öğretmeni olarak düşüncelerimizi yazmayı uygun bulduk.
Öncelikle kimi çevrelerde görülen, kitabı yayınlayan kuruluşla ilgili bir önyargıyı peşinen reddettiğimizi belirtelim. Bize göre eğer bir iş yapılmışsa, ortada bir ürün varsa bu işi kimin yaptığından çok nasıl yapıldığı önemlidir ve yapılması gereken de ortaya çıkan ürünün değerlendirilmesi olmalıdır.
Liselerde şu anda, herbirine ayrı ayrı saygı duyduğumuz çoğu üniversite hocası olan yazarların kitapları okutulmaktadır. Kitap sayısı çoktur, fakat bu çokluk, televizyondaki kanal sayısının çokluğu gibi, bir çeşitlilik, zenginlik getirmemektedir. Kuşkusuz bunda MEB programının, Talim Terbiyenin sınırlandırmalarının payı büyüktür. Felsefe ders kitaplarının ortak özellikleri , neredeyse hiçbir konuyu dışarıda bırakmamacasına hepsine yer vermeye çalışmalarıdır. Böyle olunca da felsefe dersi konuları, ezberci bir eğitim anlayışına uygun olarak, neredeyse maddeler halinde işlenmiştir: ‘İrade özgürdür diyenler, demeyenler. Diyenlerin kanıtları, demeyenlerin kanıtları.’ ‘Evrensel bir ahlak yasası vardır diyenler, demeyenler. diyenlerin öznel bir temelden hareket edenleri, etmeyenleri...’ vb…
Peki bir felsefe ders kitabından ne bekliyoruz? Tabi ki öncelikle felsefe yapmasını, okuyucusunu düşünmeye, sormaya, sorgulamaya, söylemeye yöneltebilmesini, bilgiyi hazır olarak vermek yerine, felsefeyle ve felsefi düşüncelerle tanışmanın hazzını vermesini. Felsefi sorunlara belli başlı düşünce akımlarının ve filozofların yaklaşımlarının öğretilmesi kuşkusuz önemlidir, ancak bize göre, felsefi sorunların kendisinin, bizler için de üzerine kafa yorulacak sorunlar olarak verilmesi daha da önemlidir.
Farklı Bir Seçenek
“Felsefe 2002” yi elimize alıp (oldukça ağır) Raphael’in “Atina Okulu” adlı tablosundan Platon ve Aristoteles detayının basıldığı kapağını çevirdiğimizde, yayın kurulunda çok değerli üniversite hocalarımızın adlarını görüyoruz. Kitap iki bölüm olarak hazırlanmış, kitabın kapsamının çoğunu oluşturan 1. Bölüm, Andre Verges ve Denis Huisman’ın “Cours de Philosophie” adlı kitabının bazı bölümlerinin, Prof. Dr. Ahmet Arslan tarafından Fransızcadan yapılmış çevirisinden oluşuyor.. Konu başlıklarına bakıldığında, Milli Eğitim Onaylı ders kitaplarıyla aynı başlıkları taşıdığını görüyoruz. Kitabın birinci bölümünde başlıklar aynı ama içerik çok farklı. “Felsefe 2002” nin sözünü ettiğimiz bu çeviri bölümlerinde, MEB onaylı kitaplar gibi problem yaklaşımı benimsenmiş ancak okumaya başladığımızda ele alınan konuda okuyucuyu bir kavram ve bilgi bombardımanına tutmadığını görüyoruz. Bir felsefe ders kitabı metninden çok bir felsefe metni tadında. Yani okuyucuyla birlikte düşünülüyor, okuyucuyla birlikte değişik düşünceler arasında geziniliyor, okuyucuyla birlikte felsefe yapılıyor. Demek istediğimizi karşılaştırmalı olarak somutlaştıralım.
Epistemoloji (Bilgi Kuramı) adlı üniteyi ele alalım: MEB onaylı bir ders kitabında (hemen hemen hepsinde) Epistemolojinin önce konusu verilir, temel kavramların tanımları yapılır, daha sonra epistemolojinin temel problemleri sıralanır ve son olarak da bu temel problemlere çeşitli düşünce akımları ve filozofların yaklaşımları verilir. Sadece bu ünitede doğa filozofları, sofistler, septikler, dogmatizm, rasyonalizm, panlojizm, empirizm, naif empirizm, sensationalisme, kritisizm, pozitivizm, analitik felsefe, pragmatizm, entüizyonizm ve fenomenolojiden söz edilir. Belki inanamayacaksınız ama tam otuzaltı filozofun adı geçer. Evet bütün bunlar sadece bir ünitede kitabın yirmibir sayfalık bir bölümünde yer alır.
“Felsefe 2002” kitabından aynı konuyu okumaya başladığımızda ise nefis bir metin ve nefis bir çeviriyle karşılaşıyoruz önce. Felsefenin tadını duyumsamaktan aldığımız keyifle okuyoruz metni. Yazar ele aldığı konu üzerinde öncelikle bilgi vermiyor, ele aldığı konu üzerinde düşünüyor, felsefe yapıyor. Bu metinde de filozofların adları geçiyor, çeşitli kavramlardan sözediliyor. Ama arka arkaya görüşler sıralanmıyor. Yazarın ele aldığı belli bir problemdir ve ortaya konan filozof görüşleri sadece ele alınan problemle ilgilidir. Biz metinle birlikte problem üzerine düşünürken bu filozof görüşleri adeta bize farklı pencereleri işaret ederler. Epistemolojinin en temel problemlerinden olan “Doğruluk fikri” ni tartışıyor yazar önce. “Doğruluk apaçıklık mıdır? Doğru gerçeğin kopyası mıdır? Doğru fikir başarılı fikir midir? Doğru, nedir” Daha sonra “Doğrunun varlığı konusundaki şüpheci görüşler” ele alınıyor. Ve bölüm yine bu konudaki farklı görüşlerden sözedilerek bitiriliyor.
Her bölümün sonunda “Ana fikirler” başlığıyla bir özet, “Yorumlama metni” başlığıyla bir felsefe metni verilip, (bazı bölümlerde bu metin uzun uzun yorumlanıyor) “Tartışma konuları” başlığıyla ise üzerinde tartışılabilecek düşünce öbekleri veriliyor. Ayrıca her bölüm sonunda, bölüm konularıyla ilgili olarak bakıp düşündürmeyi hedefleyen fotoğraflı sayfalar var.
Görsellik açısından “Felsefe 2002” nin özel bir yanı olduğunu söyleyemeyiz bu konuda yine TÜSİAD’ın yayınladığı “Tarih 2002” ve “Coğrafya 2002” kitapları çok başarılı. Sanırım özgün metne bağlı kalındığından görsellikle ilgili pek birşey yapılamamış. Her bölüm sonunda yer alan tartışma sorularının da, metnin güzelliği yanında biraz özensiz olduğunu, varolan ders kitaplarına benzediğini söyleyebilirim. Ayrıca, her bölüm için bir “kavramlar sözlüğü” düşünülebilirdi. Bence okuyucu kitlesi olarak düşünülen lise öğrencilerinin kitabı okumalarını çok kolaylaştırıcı bir etken olan “kavramlar sözlüğü” olmaması önemli bir eksiklik.
“Felsefe 2002”nin 2. Bölümü ise “Osmanlı ve Türk Felsefe Geleneği” başlığını taşıyor ve bizim akademisyenlerce yazılmış. Bir ortaöğretim felsefe dersi için tamamen yeni olan ve çok değerli yazarlar tarafından yazılan bu bölüm, “İslam Felsefe Geleneği”nin yanısıra, “Modernliğe Geçiş Dönemi”, Cumhuriyet Dönemi”, “Düşünce Akımları”, “Sivil Toplum Hareketleri” gibi başlıklar taşıyor. “Türkiye’de eğitim gören bir gencin kendi kültürünün önemli unsurlarını oluşturan” konuların ele alındığı bu 2.Bölüm, felsefe dersi içine sıkıştırılmak yerine ayrı bir dersin konusu olarak düşünülebilir. Çünkü lise son sınıfta haftada iki saat olarak verilen bu derse bu kadar konuyu sığdırmak olanaksız. Bu konular nasıl bir derste ne zaman verilmeli-verilebilir konusu üzerinde düşünülmesi gerekir.
Şimdi bu kapsamlı felsefe kitabıyla karşı karşıyayken, şu anki varolan duruma bir de öğrenciler açısından bakalım.
Felsefe yapma etkinliğinin ne olduğunu, felsefenin nasıl bir bilgi etkinliği olduğunu, hangi sorunları ele alıp üzerinde düşündüğünü öğrencilere kavratmak, felsefeyi sevdirmek ve onlara her konuda düşünebilme, olup bitenleri sorgulayabilme, soru sorabilme, hoşgörülü olabilme, eleştirel ve akılcı bakabilme gibi özellikler kazandırabilmeyi amaçlayan felsefe dersi için şu gerçeğin altını çizmeliyiz: Felsefe dersi almaya başlayan lise son sınıf öğrencisi bu derste duyduklarını ilk kez (belki de son kez) duymaktadır. Ve sadece bu derste duymaktadır.
Lise son sınıf öğrencisinin temel sorunu üniversite sınavıdır. Ve bu yılda alınan derslerinin değerini ÖSS de kaç soru çıkacağı belirler. Felsefe dersi sırasında siz kendinizce önemli gördüğünüz hangi felsefi problemi ele alırsanız alın, (ya da hangi ders kitabını okutursanız okutun) öğrenci gizlice ders kitabının arasında test çözmeye çalışmaktadır.
Tabi bu durum aynı zamanda felsefe öğretmenini etkilemektedir. Hepsini değil tabi... Yaptığı işi sevmeyen, aslında herhangi bir derse de girse aynı şeyleri yapacak olan, önceleri durumdan biraz yakınmış sonra yakınmayı bile bırakmış, memurlaşmış, büyük bir kesim felsefe öğretmenini etkilememektedir. Ancak, felsefe düşüncesinin tadını bilen, bu tadı hep duyumsayan ve öğrencilerinin de bu tattan yoksun kalmasını içine sindiremeyen felsefe öğretmeni mutsuzdur. Mutsuzluğunu gidermek için de çeşitli yollar arar. Aslında herşeye rağmen her okulda az da olsa felsefe yapılabilecek, üç beş öğrenci bulmak olanaksız değildir. Özellikle son yıllarda hem özel okullarda hem de devlet liselerinde yaygınlaşmaya başlayan felsefe kulüpleri, ya da felsefe kolları bu “mutsuz felsefe” öğretmenleri için önemli bir mutluluk kaynağıdır. Bu öğretmenler, felsefenin kızamık gibi ancak kızamıklı bir hastadan bulaşacağını bilirler, ve kızamığı yaymak için de “Felsefe 2002” adlı kitabı sevinçle karşılayıp en iyi şekilde değerlendireceklerdir diye düşünüyorum.
Şimdi “Felsefe 2002” ile ilgili bazı sıkıcı sorular ve yanıtları:
Bu kitabı liselerde çalışan felsefe öğretmenleri okur mu? Hayır.
Onda biri okur mu? Hayır.
Lise son sınıf öğrencileri okur mu? Hayır.
Diyelim ki okudular, birşey anlarlar mı? Hayır.
Bu kitap liselerde ders kitabı olarak okutulur mu? Hayır.
Peki bu kitap bu nedenlerle eleştirilebilir mi? Hayır.
ymb