20 Temmuz 2007 Cuma

Acı Çekmek Yanlış Anlamadır


Hayal kurabilmek gerekiyor felsefe yapabilmek için. Her zaman bir arayış içinde olmak Genelin gerçeklerden kaçma olarak nitelediği hayal kurma, felsefenin gerçeğe ulaşmak için yaptığı eylemdir. İnsanın kendini arayışı ve geleceğini de merak edişidir.
Soru sorabilmek, Olabilen, olasılığı olan ve olmayan da her oluşuma yine de cesaretle oluşabilir diyebilmektir felsefe. Her şey olabilir iste her an her şey. (bilim kurgu ile de kesişir)
Felsefenin kaçındığı ile kurgunun en önemli düşmanı dogmalardır.
Bilinçtir felsefe, bilinçlenme ve farkındalık sürecidir. Akıp giden şeylerin farkında olmaktır. İnsana “Uyan!” demektir.
İnsanı kendi kendini yapan, kurgulayan varlık olarak, tüm yapıp etmelerinden sorumlu tutan ve “insan özgürlüğe mahkûmdur.” Diyen Sartre, hepimizi işimize gelen kadercilik tehlikesine karşı uyarır.
Elbette bu sonsuz özgürlük, yoğun anksiyete (kaygı) ile birlikte hiçlik duygusuna sürükleyebilir kişiyi. “Hiçlik duygusu çağın patolojisidir.”diyor Jung
İnsan korkusundan kaçabilmek için sığınaklar aramış bulmuş daha da olmadı yaratmış. Totemler, mitler, tanrılar iken sığınılan bugün bilgi ve tecrübe ile kendine güveni gelmiş, hatta bu güven duygusunu abartıp böbürlenmeye bile başlamıştır. Bilim ve teknolojide o henüz farkında olmasa da bugünkü sığınağıdır.
Masalların sadece çocuklara özgü metinler olduğunu düşünen günümüz aydını iflah olmaz dogmatizminin temellerini buradan alır.
Önemli olan; erk ve bunu kimin kullandığıdır. Nereye kadar sen kendini kuruyorsun? Manipüle edilmiş bir yaşamın kurbanı mısın? Kurban mısın? Ve sen kimleri manipüle ediyorsun?
Tanrı’yı oynamak ne kadar zevkli değil mi? üzerimde oynananlardan da ve oynamalarına izin verdiklerimden de onu suçlu bulmak ne kolay?
Filozofların çoğu felsefeye şüphe etmekle başladı. Kimi bunu “yargıyı askıya al-epokhe” diyen phyrron kadar abarttı. Kimi de “cogito ergo sum” Düşünüyorum o halde varım diyen Descartes gibi temellendirdi.
Descartes’in şüphe ediyorum ve şüphe edemeyeceğim tek şey, şüphe etmekte olduğumdur, yargısı pek çok zaman tutunulabilecek bir dayanak oluşturmuştur. Şu yaşamakta olduğum şeylerin bir rüya olmadığını kim kanıtlayabilir? Rüyada iken rüya da olduğunu kim bilebilir, bilse de emin olabilir? Diyerek algılarıyla birlikte bilincinden de kuşkulanmıştır.
21.yy insanı Descartes’in Rasyonalizmini abartmış ve Horkheimer’ın “akıl tutulması”na düşmüştür. İktidar istenci ‘nin insanı getirdiği nokta yanılsamalar evreni olmuştur. Konuşarak gerçeklerden uzaklaşma, varsayımı gittikçe kendini doğruluyor.
Artık gerçekten neye ihtiyacımız var? Ve ne istiyoruz? Bilmiyoruz.
Yaşamı bir simülasyon olarak görmekte kadercilikle aynı tehlikeli sonuca götürüyor kişiyi ve toplumu; Eylemsizlik… Ve Nihilizm…
Çoğu kez de nihilist nevroz; zorlantılı, abartılı kendini var kılma eylemleriyle bireylerin halkların dramını yaratıyor. Atık beyinli, vampir yürekli korkak sosyopatlar birbirlerinin dışkısını süpürüp, sümüğünü ve salyasını yalıyorlar.
Umut her ne kadar mavi göklerin altında homurdanan bataklık ise de (Nietzsche)
Acı çekmek bir yanlış anlamadır. (ursula k.leguin)
Bazen…
2001 pınar nurhan