11 Mart 2008 Salı

Tarihselliğin Yaratımı

“Bir çağın insanları, başka bir çağın insanları olmadıklarından, Diyojen’in adam bulamamasının nedenin, artık var olmayan bir zamanın insanını kendi çağdaşları arasında araması olduğunu sezecektir.” J.J.Rousseau

Düşünselliği, gerçekliği, taihselliği, irdeleyici ve açıklayıcı bakış açısı ve farkındalığının olması; insanın ‘öteki’ diye adlandırılan, ‘kendi’ dışında kalan insan topluluğunu tanımasını sağlar. ‘öteki’ olan; ‘ben’ kavramı dışında kalan ve ‘ben’in zamansallığını, tarihselliğini, farkındalığını, görüş ve düşüncelerini taşımayan ‘çoğunluk’ olarak açıklanabilir. ‘Ben’ dışındaki çoğunluk, ‘öteki’ veya ötekilerin sağladığı tarihsel sürecin içinde bir yerlerde kendi zamansallığını yaratmaya çalışır. Bu yaratım; farkındalık, özgünlük, özgürlük, çoğu zaman da parrhesiastes olabilmeyi gerektirir. Ancak kendi doğrularını yaratabilen, farkındalığını geliştirebilen, kendi görüşlerini geliştirebilmek için ‘öteki’ne ihtiyacı olduğunu bilebilen biri; kendi tarihselliğini, özgün bir açıklamayla yaratabilir.
Değişim; geçen zaman sayesinde oluşan yeni akımlar, görüşler ve bu görüşlerin kaynağı insan tarafından gerçekleştirilen bir yaratımdır. Değişim her yönlü ele alınabilir. Ülkeler arası değişimden, çağlar arsı değişimden, toplum kökenlerinden süre gelen uygulama ve yaklaşımların değişiminden söz edilebilir. Bu değişimlere ayak uydurmak ise, insanların gerek bireysel gerek toplumsal olarak gerçekleştirdiği en büyük değişim ve farkındalıktır. Ama birey öncelikle; kendisi olarak yarattığı ve ‘öteki’ni etkileyen davranışlarının, zamansallığının yarattığı tarihselliğin içindeki yerinin; farkındalığını ve görüş açısını değiştirebilme yeteneğinin bilincine varmalıdır. Kendini ‘ben’ olarak tanımlarken toplumdaki diğer ‘ben’leri ‘öteki’liğe mahkum ettiğinin, ancak kendi bakış açısını oluşturup, geliştirmeye çalışarak ötekileri etkileyebileceğinin bilincinde olmak değişimi sağlayan insanların öznelliğidir. “İnsan insan için bir Tanrı’dır.” (Spinoza) yaklaşımı bu bağlamda incelendiğinde değişimin kökeninin insan olduğu daha net bir biçimde görülebilir. İnsanların yarattığı değişim herşeyin insan ile başlayıp geliştiğini fark etmesiyle mümkündür. Burada işin içine giren egoizm,narsizm ya da diğer saplantılı davranışlar değişimi yaratmanın temeli olmasa bile yan ögesi olabilir. Çünkü bu bakış açısıyla; kişi sadece kendi değil bütün toplumu etkilemektedir. Kişinin geliştirdiği fikir sadece kendi başına bir bakış açısı oluşturabilmiş gibi görünse bile akan zaman ve ‘öteki’ sayesinde bir akıma dönüşebilir.
‘Öteki’ ve ‘ben’ olarak ele alınabilecek olan insan; tarihsellik yaratan, yaşayış ve oluş için hareket sağlayan, değişim için ‘öteki’ne ya da ‘ben’e ihtiyaç duyan, ‘kendi’ ve ‘öteki’ arasında fikir ayrılığına düşen ya da tersine bir paradoksla ‘öteki’nin yarattığını kendinde bulamayan, özgürlüğünü arayan bu nedenle de değişim yaratandır. Farkındalığıyla, bilinç, düşünce, zeka ve irdeleyici yaklaşımıyla olayları yorumlama, adlandırma, geliştirme, değiştirme ya da oluşturma eylemlerinde bulunabilmesi tarihsel bir süreç yaratmasını sağlamıştır. Bu hareket zamanı oluşturmuş ve insanın ‘tarih’ sürecini irdelemeye başlamasına neden olmuştur. Tarih; çeşitli metaforların bir araya geldiği yanılsamalar, arayış ve beklentiler bütünü olmaktan başka bir anlam içermiyor olsa bile, insan için kendi doğrularını oluşturma rehberi olabilir. Geçmiş insan, günümüzdeki insan ve gelecekte var olacak insan için tarihsellik; gerçeklik sağlamak adına önemlidir.
İnsan çoğu zaman kendi yaratımlarının onaylanıp onaylanmadığını, tarihsel süreç içerisinde yer alıp alamayacağını merak eder. Geleceğe olan bu merakda geçmişiyle ilgilenmesini sağlar.geçmişi için ise ‘öteki’ne ihtiyacı vardır.
Bazen kendini olay ve olgular karşısında narsist ve egoist görebilir, ya da ötekilerin dogmatik yargılarına uymadığı, karşı çıktığı, farkındalığını kullandığı (bunu fark edebildiği), parrhesiastes olmayı başarabildiği için ‘öteki’ tarafından dışlanmışlığa itilebilir. Çünkü nasıl olur da herkes tarafından kabul gören bir ‘doğru’, ‘ben’ tarafından red edilebilir? Bu ‘öteki’ için kabul edilemez bir yaklaşımdır ve böyle düşünen ‘ben’ dışlanmışlığa mahkumdur. Değişim; tarihsellik içerisinde değişik düşünce, fikir, inanç, doğru ve yanlışların, kesinliğini yitiren dogmaların, pasif-aktif, narsist, otomium düşünenlerin, ataerkil toplumların oluşması ya da bu oluşumun kaldırılması, yeni kültürlerin oluşması, değişikliklerin fark edilmesi olarak anlatılabilir. Bütün bu oluşumlar, farklı görüşler, düşünce ve düşünürler, yaratım ve değişimin temelidir. Değişimi fark edenler ve ondan yararlanmaya çalışanlar tarihselliğini de kavramak, anlamak ve fark etmek zorundadırlar. Ancak öncelikle kabul etmek ve onaylama özgürlüğünün dogmatikyargılar nedeniyle elinden alındığı ‘öteki’ tarafından engellendiğini fark eden insan, kendi doğrusunu bütün karşı çıkış ve itirazlara rağmen savunan (parrhesiastes) insanı yani tek başına ‘ben’İ yaratır. ‘Öteki’nin red etmesinin dogmatik sınırlamalar dışında tek nedeni ise; tarihte yakaladığı ve inandığı doğruyu kendi çağında, kendi insanlarında bulamaması, yeni değerlendirmesini ‘yeni’ olarak tarihin tekrarı görmesidir.
Çoğunluğun içinde yer aldığı ve zamanla dogma fikir haline gelen; başta sadece bir kişinin fikri olan akımlar, tarihsel süreç içerisinde değişirkn kimi zaman kendisiyle zıtlık oluşturan aklaşımlar doğurduğu için, ayırt ediciliği ve netliği gittikçe zayıflayan olgular; günümüz insanının ‘aitlik’ duygusunu belli bir kökene oturtamamasına neden olmuştur. “Bir çağın insanları, başka bir çağın insanları olmadıkları için” aitlik duygusunun kökeni net olamamıştır.
Arayış herzaman olacak ve insan hiçbir zaman kendini tamamiyle özgür hissedemeyecektir. Çünkü kendi çağdaşları arsında; geçmişinin ona anlattığı artık var olmayan insan betimlemesini aramaktadır. Oysa geriye sadece manipüle olmuş insan kalıntılarında artan değişik ve özgün olarak bile nitelendirilemeyecek inançlar kalmıştır.
Dilara GÜLVER
11.Türkiye Felsefe Olimpiyatları
Türkiye 19.su

Hiç yorum yok: